İBRAHİM SADRİ
ALDIRMA REİS
Sen içerdeyken ben, sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim o sevdiğimiz artistin
Sen içerdeyken, ben vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim.
Güneşe karşı durdum sabahları,
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim.
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim, aldırma...
Bir şarkı söyle, bir dilek tut herkes için,
Bir ada rüzgarı gibi sürtünerek geç hayata,
Bir sarmaşık gibi tutun ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim, sen annesin, aldırma...
Sen içerdeyken ben, kiramı ödedim
Pijamalarımı giydim, haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben, sigara içtim, öksürdüm, otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım, acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm, manavdan soğan aldım,
Yeni çıkan şarkıları dinledim,
Kafeste besleğimiz kuşu saldım, ıslık çaldım
Sen içerdeyken ben hep uyandım, sayıkladım, kanadım boyuna
Takvimler aldım, hergün bir yaprağını kopardım deli ayrılığın
Sen içerdeyken ben, gömleğimi ütüledim, sobada elimi yaktım
Bir şiir yazdım, bir hercai menekşe aldım çiçekçiden
Hani o alnına kader değmiş, hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş,
Hani o erken vurulmuş gençliğimiz gibi dağıldım, sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim, şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim, görüş günlerinde
Bir de eline değemedim bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de, ölümüne...
Sen içerdeyken ben, kapı kapattım, pencere açtım.
Mutfakta oyalandım, kanepede yattım.
Hatta bir yolluk aldım odaya
Çok da kulak asmadım, çok da koymadı bu bana
Alt tarafı içerdeydin, alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün ansızın
Bir yanımı, yani adamlığımı
Yani gözlerimin ferini, yani canımı
Alt tarafı şarkılar övücekti, alt tarafı kanıcaktı kalbim.
İşte sensiz, işte nefessiz, işte kimsesiz bir sesti alt tarafı, her tarafı...
Yıldızlar, yine ordaydı oysa
Yazdıkların gözden kaçan o defter yapraklarında
Boş ver 128, hayat bir gemi, yürüt onu göreyim seni boş ver 128A
Boş veriyor ya..
Aldırma reis, reis aldırmıyor ya...
Bir adını söyleyemedim, şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim, görüş günlerinde
Bir de eline değemedim bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de, ölümüne...
Sen içerdeyken ben, vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
Simitçilerle yarenlik ettim
Üstüme bir ceket aldım
El tezgahlarında kitaplara baktım
Sen içerdeyken ben, hiç oturup ağlamadım.
Hiç karartmadım umudu, hiç bulandırmadım onuru,
Öyle durdum dimdik ortada
İşte burda ulan işte burada, böyle burada
Hiç yıkılmadan hiç utanmadan ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben, gülen resmimi yaptırdım sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi, buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım, adını kazıdım duvarlara
Unutmadım, utanmadım
Adını, adımın yanına yazdım, hiç korkmadım
Parmaklarımı şıklattım fidaydada
Hani vardı ya fidaydada hanım kızım fidayda
Gelip geçen her tren bağırtısında
Kalkıp aynaya baktım sonra.
Sen içerdeyken ben, perdeleri hiç kapatmadım
Hiç bakmadım arkama
Başımı ellerimin arasın alan üç beşinin arasında olmadım
Öyle bıraktığın gibi, öyle yaşadığımız gibi yaşadım, sen içerdeyken
Bir adını söyleyemedim, şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim, görüş günlerinde
Bir de eline değemedim bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de, ölümüne...
İstanbul'a Kar Yağıyordu...
Yetmişdokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu...
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu...
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu
Onaltı yaşındaydım...
Her şeyi bükecek bileğim vardı
Onaltı yaşındaydım
Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
Onaltı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
Onaltı yaşındaydım
Yalan yok
Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti...
Simdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul'u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herker kadar cesur...
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı...
Yetmişdokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu...
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken...
Haliç'in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk...
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu...
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına...
Bunu kimse bilmiyordu
Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu...
Nan Gibi
Ve gözlerin gelir geçer içimden
Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına
Ekmeği bölerken
Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan
Unutmak kolay sanmışsa şarkılar
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını
An gibi aklımdasın
Gelir geçer gemiler
Belki sende geçersin diye
Bir kumru konar her sabah pencereye
Bir miladı taşır gece bir yıldız
Soğuk olur, üşürsün ya adamakıllı
Hani sarılırsın kendine
Hani aklın karışır
Bu bir divaneliktir gönül aha alışır
Ömrüm bitse ne çıkar
Can gibi aklımdasın
Gündür bu geçer gider
Belki bir şey kalmaz sanırsın
Yani bir sabah uyandığında
Ne hayatın tortusu ne kokusu alışmışlığın
Her şey başka olacaktır
Başka bir otobüs başka bir gazete
Resimlerden silinecek yüzün belki de ne adın ne sanın
Bir şafak vakti açınca gözlerini
Bir merhabayla
Yeniden kurulacak dünya
Ve sen her şafak
Nan gibi aklımdasın
Bazen bir şey geçer içinden insanın
En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey
Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel
Fasulyenin tadı yoksa
Şarkılar yakmıyorsa içini
Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa
Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay
Mahallenin en güzel kızına
Denizin tuzu
Yalnızlığın bahanesi yoksa
bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına
zannetmeki ölmek zor
ölmek kolay kolay da
kan gibi aklımdasın
bu da geçer
her sabah kanayacak değil ya
bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın
biraz da helvası bizim bakkalın
senden ayırdığım üç beş zeytin
otururum sofraya
her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın
bende unuturum nasıl unutulursa sana susuzluğum
ve nasıl becerdiysem kahrolmayı
öyle unuturum
ekmek gibi nan gibi aklımdasın
Ve gözlerin gelir geçer içimden
Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına
Ekmeği bölerken
Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan
Unutmak kolay sanmışsa şarkılar
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını
An gibi aklımdasın
An gibi aklımdasın
aklımdasın...